Teknolojinin ilerlemesiyle, her meslek alanında şartların elverişli hale gelmesi, yeni şeylere hızla uyum sağlamaya çalışmak ve kendimizi devamlı güncellemek zorunda kalmak… Pandemiler değişikliklere neden olmuyor, zaten başlamış değişiklikleri hızlandırıyor. Akabinde bilinenden kurtulmak zihnimizi özgürleştirerek yeni şeyler deneyimlemeye ve benimsemeye yönlendiriyor. Mesela son dönemde ilgiyle takip edilen ve Kripto sanat olarak anılan NFT den bahsedecek olursak; Burada satılan sanat eserleri, bir resim ya da heykel gibi fiziksel varlığı olan işler olmamasına rağmen milyonlarca dolara alıcı bulabiliyor. Peki Nasıl ve Neden? Sorularının kafanızın içinde dans ettiğini görür gibiyiz. Kaynaklardan alınan bilgiler ışığında sizi aydınlatalım;
Bir şeyin gerçekliğinin dijital sertifikası olarak tanımlanabilen NFT’ler tıpkı Bitcoin ve diğer kripto para birimleri gibi, blockchain (blok zinciri) teknolojisini kullanıyor ve yapılan alışverişler bu teknoloji üzerinden kayıt altına alınıyor. Bu sistem sayesinde, sanatçı müzayede şirketlerini aradan çıkararak, doğrudan alıcılara ulaşabildiği gibi, satılan dijital eserin yeniden el değiştirmesi üzerinden de komisyon alabiliyor.
Yüzyıllardır, sanat eserleri koleksiyonerler tarafından fahiş fiyatlara alınıp satılıyor. Ancak eserlerin özgünlüğü daha yeni yeni farklı tekniklerle ispatlanabiliyor. Bu teknikler arasında eserin geçmiş alıcılarının listesi, eserle birlikte gelen satış mektupları gibi dokümanlar üzerinden ilerlemek ya da kanvasın yaşı, boyaların türü, fırça darbeleri, eserin üzerindeki kalıntılar gibi etmenlere bakılması yer alıyor.
Ancak bu teknikler de kimi zaman eserin özgünlüğünü kanıtlamakta yetersiz kalabiliyor. Milyon dolarların döndüğü bir piyasada, sahtecilik ile dolandırılmak ise çok yaygın. Öyle ki Louvre ve Mets gibi dünyanın en önemli müzeleri taklit eserler alabiliyor. ABD’deki Knoedler galerisinin nasıl dolandırıldığı bir Netflix belgeseline bile konu oldu. New York’un en köklü galerilerinden biri olan Knoedler, 1990’lı yılların sonunda 60’ın üzerinde sahte sanat eseri aldı. Bu tablolar Knoedler tarafından toplamda 80 milyon dolara satıldı.
Burada kar marjlarından da bahsetmekte fayda var. Sahte sanat eseri satan Glafira Rosales’den bir Pollock taklidini 750 bin dolara alan Knoedler, bu eseri 5,5 milyon dolara sattı.
Sanatçıların hayattayken eserlerinin çok fazla para etmemesi, ölümlerinin ardından durumu değiştiriyor. Pek çok sanatçı eserlerini geçinmek için ucuz fiyatlara satıyor ya da bazı durumlarda yerel esnafa borçlarını kapatmak için kullanıyor. Bu durumda orjinal eserlere sahip olan kişiler, kâr marjını 5’e ya da 10’a katlamış oluyor. NFT ise sanatçılara bir çıkış yolu sunuyor. Blockchain, merkeziyetsiz yapısıyla, eserlerin herkes tarafından erişilebilir olmasını sağlarken, NFT eserlerin özgünlüğünü koruyor. Tasarımcıları sömüren unsurları ortadan kaldırdığı için ve her koleksiyon ürünü, nadirliğini garanti eden eşsiz bir seri numarası taşıdığı için; Eserini satan, esere sahip olan… Bu senaryoda herkes kazançlı görünüyor.
Hiç Yorum Yok